Batı’da rasyonalizmin hegemonyasında şekillenen Aydınlanma döneminden sonra bilgi, daha çok deneysel, gözlemsel, rasyonel ve ölçülebilir bir kriteri esas almıştır. Bu dönemden sonra hâkim paradigma olarak ortaya çıkan pozitivist bilim anlayışı, maddi olanın dışındaki din, sanat, edebiyat hatta ahlâk gibi alanları bilimin dışında kabul etmiş duygusal, coşkusal ve anlamsız bulmuştur. Allah insana yaratılış amacını hatırlatan, kabiliyetlerini doğru kullanmasını tavsiye eden, hüsrana uğramamak için zaaf ve hevaya tabi olmamayı salık veren, tekvînî ayetler üzerinde tefekkür edilmesini emreden Kur’ân-ı Kerîm’i inzal ederek bir lütufta bulunmuştur. Bu nedenle türlü türlü hata, noksan ve acziyetle müptela olan insanın, Kur’an merkezli bir bilinci geliştirmesi gerekmektedir. Hâkim bilimsel havanın seyrine kapılıp vahyi mehcûr bırakmak, onu anlamaya çalışmamak, aktüaliteyle bağını kurmamak kabul edilebilir bir durum değildir. Esasında İslâm’ın ilme ve âlime biçtiği kıymet, izahtan varestedir. Kur’an’da ilim olgusuna, ya kelimenin kökünden türeyen ifadeler ile doğrudan ya da önemi ve gerekliliğine dikkat çeken farklı kelimelerle dolaylı olarak birçok ayette temas edilmiştir. Bu çalışmada Kur’ân-ı Kerîm çerçevesinde ilme verilen önem, ilim ile ilgili kelime ve kavramlar, ilmin akıl ve âlem ile ilişkisi, ilim türleri ve bilgi ahlâkı ele alınmıştır. Bir başka ifadeyle ilim, belli ayetler çerçevesinde Kur’an’ın bütünlüğünden hareketle ve betimlemeli bir yöntem takip edilerek incelenmiş böylelikle bu konuda genel bir bakışın ortaya konulması hedeflenmiştir. Dolayısıyla ilim kavramının tafsilatlı semantik ve etimolojisi, Kur’an’daki ilme yönelik vurguların günümüz bilimsel anlayışıyla ne derece uyumluluk arz ettiği, bilimsel tefsirin mahiyeti veya gerekli olup olmadığı gibi konular üzerinde hususiyetle durulmamış, yeri geldiğinde bunlara değinilmekle iktifa edilmiştir. |